Kuran’ı Anlamak İçin Esbab-ı Nüzul Bilinmeli midir?

0
4.759 views

Kuran, uyarılan ve emirleri sadece belli bir zaman ve mekâna hitap eden bir kitap değildir. Kuran her dönemde uygulanması gereken değişmez prensipler verir. Kuran’ın açıklanması için belli bir dönemle ilgili tarihsel rivayetlere ihtiyaç olduğunu iddia etmek, Kuran’ı belli bir döneme hapsetmek ve onu varsayımlara bağlamaktır. Oysa Allah, Kuran’ı “herkes için bir öğüt” (81:27) ve “İnsanlara kılavuz” (2:185) olarak niteleyerek bu görüşe karşı çıkmaktadır. Kuran, ayetlerin de gösterdiği gibi tüm insanlar için, her yerde ve zamanda toplumun inşası veya yeniden inşası için gerekli kutsal prensipleri sunar. İnsanlığın olduğu her yerde, Kuran’ın kutsal değerleri geçerlidir. Bu değerler kalıcı, sürekli ve değişmezdir. Zamanın ve mekânın şartlarına göre değişiklik göstermez. Kuran’ın bu değişmez hükümleri geçmişte ne kadar uygulanabilirse şimdi de o kadar uygulanabilir. Kuran’da anlatılanlar, hatta geçmiş kavimler ve elçiler hakkında anlatılanlar bile, tarihi hikâyeler olarak sunulmamaktadır. Bu tarihsel anlatılar bize bazı prensipleri öğretir. Bize düşen görev tüm Kuran’ı bir rehber ve içinde yaşadığımız zaman için bir ışık olarak düşünmek, günümüz sorunlarının çözümlerini bu kutsal uyarı ve emirlerde aramaktır. Geçmişte yaşandığı iddia edilen tarihsel rivayetleri araştırmaya çalışıp, Allah’ın Kitap’ını bu rivayetlere tabi kılmak büyük bir hatadır.

Yusuf Suresi’nde bu konu hakkında bir hatırlatma yapılmaktadır:

“Yemin olsun ki, onların hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kuran, uydurulacak bir hadis (söz) değildir; aksine o, kendisinden öncekileri tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır, inanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.” (12:111)

Hud Suresi’nde de benzer bir hatırlatma vardır: “Elçilerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana gerçek gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.” (11:120)

Görüldüğü gibi, Kuran’da geçmiş nesiller ve elçiler hakkında verilen tüm örnekler, tarihsel hikâye oldukları için değil, insanlara kutsal rehber oldukları ve ahlaki dersler verdikleri için indirilmiştir. Allah, bir yandan Kitap’ının tüm zamanlar için bir rehber olduğunu ve her dönemde uygulanabilir olduğunu belirtirken, bir yandan da bazı insanların Kuran’ı belli bir zamanla kısıtlı göreceklerini ve onun günümüzde anlaşılmayacağını iddia edeceklerini söylemektedir:

“Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz, O, büyüklük taslayanları sevmiyor. Onlara, ‘Rabbiniz ne indirdi’ dendiğinde şöyle dediler: ‘Öncekilerin masallarını.’” (16:23-24)

Bir diğer ayette de Allah şöyle buyuruyor:

“Şunların hiçbirine itaat etme: yemin edip duran, aşağılık, kötüleyen, söz götürüp getiren. Hayrı engelleyen, saldırgan, günahkâr. Kaba ve kötülükle damgalı. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye… Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: ‘Daha öncekilerin masalları!’” (68:10-15)

Yukarıdaki ayette açıkça görmekteyiz ki Allah’ın Kitap’ını belli bir dönemle kısıtlamak inanmayanların yaptığı bir eylemdir. Dahası, esbab-ı nüzul -yani vahyin iniş nedeni ve ayetlerin indirilmesiyle ilişkilendirilen tarihsel arka plan- bilinmeden Kuran’ın anlaşılmayacağını iddia edenler, bizi şu konuda bilgilendirmelidirler: Allah’ın Kitap’ını bağımlı kıldıkları külliyat, Kuran’ın her ayeti hakkında tarihsel koşulları içeriyor mu? Bu konuda tek bir tutarlı bilgi seti mevcut mu? İslam dünyası bu konuda hatasız, çelişkisiz bir kaynağa mı sahip yoksa her mezhebin kendine ait bir esbab-ı nüzul’u mu var? Kuşkusuz, Allah’ın tutarsızlıklardan uzak, anlamı açık olan, her dönem uygulanabilen Kitap’ını; eksik, kendi içinde ve bilimin verileriyle çelişkili, bir kısmının belli mezheplerce reddedilip, bir kısmının kabul edildiği, Kuran’ın vahyi sürerken doğmamış insanlar tarafından zanna dayanarak ve sapkınca toplanmış bir kaynağa bağımlı kılamayız. Kuran, yorumlanması için birbirleriyle çelişen ve mantığa aykırı olan bu rivayetlere ihtiyaç duymamaktadır. Kuran’ın dediği gibi, “zan” hiçbir zaman “kesin gerçek”e eşit olamaz:

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak yalan söylerler.” (6:116)

WordPress › Hata